“Hocam, yanlışlıkla Twitter’a girdim, diyetim bozulmuş mudur?” Öğrencilerim 2 gün için sosyal medya diyetine girdi. Sonuçlar çarpıcı!

“Merak ediyorum, bu yeni kuşak gençler için sosyal medyasız hayat nasıl bir şeydir acaba? Onlara böyle bir diyet yaptırsak ne güzel olurdu!”

Aslında herşeyin çıkış noktası, gazeteci-televizyoncu dostum Timur Sırt’ın bu sözleri oldu. Bu parlak fikri hayata geçirmek için Kadir Has Üniversitesi’nde “Yeni Medya’ya Giriş” dersimi alan ve sosyal medyayı aktif olarak kullanan öğrencilerime ‘2 gün boyunca hiç bir sosyal medyaya girmeme ve bu sürecin başından sonuna yaşadıkları deneyimleri bizlerle paylaşmaları’ teklifini götürdük. Teklifimizi kabul eden 26 öğrencinin gönüllü olarak katıldığı diyet, süreç ve sonuçları itibarıyla genel anlamda beklediğimiz ancak kimi detaylarının farkında olmadığımız sosyal medya gerçeklerini gün ışığına çıkardı.

Bu haftaki Aktüel dergisinde oldukça kapsamlı bir dosya olarak ele alınan ve AHaber’deki ONHayat Programında da yayınlanan “Sosyal Medya Diyeti“nin sonuçları özetle şöyle; Toplam 26 öğrenciden 15 tanesi 48 saati dolduramadan pes ederken 11 öğrenci ise diyeti başarıyla tamamladı. İlginç bir not ise, bu 11 başarılı öğrencinin 7si diyet sürecinde oldukça zorlandıklarını ve sosyal medyanın eksikliğini ciddi biçimde hissettiklerini paylaştılar. Kalan 4 öğrenci ise hiç zorlanmadığını belirtti.

Sonuçlar, biz üst kuşakların bir türlü anlam vermediğimiz gençlerin sosyal medya ile ilişkilerinin yaşamsal niteliğini tüm çıplaklığıyla ortaya koyması açısından ilginç. Kuşkusuz bir Yeni Medya bölümü öğrencisinin kullanımı ile ortalama bir sosyal medya kullanıcısının kullanımı farklılık gösterebilir ancak ülkemizde bu potansiyeli taşıyan 30 küsur milyon insanın olduğunu da akıldan çıkartmamalı. Söz konusu yaşamsal bağı, öğrencilerimden birinin tuttuğu kronolojik günlüğün ilk saatleri bile çarpıcı biçimde seriyor gözler önüne:

“11:15 – Dersteyim ödevi şu an öğrendim. Twitter’a veda mesajımı bırakıp bütün pencereleri kapatıyorum. Elveda Facebook, elveda Twitter..,

16:47 – Dışarda dolandım, vakit geçirdim, sonunda derse geldim. Sadece 15 dakika once geldim ama vakit geçmiyor. Birşey beklerken bakıyormuşum en çok sosyal medyaya. Az once elim telefona gitti check-in yapmak için ama aklıma geldi bıraktım geri.

17:56 – Ara verdik. Sınıftaki 8 kişiden 6’sı telefonunu çıkardı. Kesin Facebook ve Twitter’a bakıyorlar, belli. Sosyal medya diyetinde olmasaydım, onların arasında olacaktım.  Biri kitap okumaya başladı. Eskiden benim yanımda da hep kitap olurdu. iPad aldığımdan beri taşımadığımı farkettim şimdi.

19:36 – Eve dönüyorum şu an. Sonunda sosyal medyaya gerçekten ihtiyaç duydum. Başka türlü vakit geçmiyormuş yolda.  Git git bitmiyor, camdan baktım, sağa baktım, sola baktım, yok bitmiyor yol.“

Sadede gelirsek, bence bu diyetin sonuçlarını iki taraflı olarak ele almak lazım. İşin bir tarafında diyeti yapan öğrenciler, sosyal medyanın hayatlarında nasıl bir yer işgal ettiğini ilk kez bu kadar net fark etmiş oldu. Bu farkındalık, onları ister istemez bir özeleştiri yapmaya ve kendilerini sorgulamaya zorlayacak. Unutmayalım ki sorgulama, bilinçlenmenin ilk adımıdır!

Diğer taraftan, bu sonuçları gören bizlerin de, Dijital Yerli olarak tanımladığımız bu yeni kuşağın sosyal medya ile ilişkisi üzerine kafa yorup ve bu ilişkinin fiziksel ortam ile dengeli biçimde yürümesini sağlamak yolunda çözümler geliştirmemiz gerekli. İşte bu idrak de, bizlerin ilk adımı olmalı!

Sosyal medyanın fırsatlarından yararlanırken tehditleriyle de baş edebilen bir toplum yaratmak için, hem yeni kuşağın katılımı hem de biz üst kuşakların dahli elzem!  

Yoksa “Bizim oğlan bilgisayarın başından saatlerce kalkmıyor!’, “Bizim kız ne buluyor da kafasını kaldırmıyor şu küçücük cep telefonundan?“ sızlanmalarıyla ödemeye devam ederiz bu sosyal medyanın diyetini…